Monday, April 15, 2013

korku

Geçen Ekim ayından beri görüşmekte olduğum bir iş vardı. Dünyanın en lüks otel zincirinin Ürdün, Türkiye ve Bhutan dahil kimi otellerinde yılın belirli aylarında CranioSacral terapist olarak çalışacaktım. Bir sürü VIP ve ünlü ile çalışmak da söz konusu olduğu için çok aşamalı mülakatler, referans talepleri, skype tanışmaları, kahvaltı buluşmaları derken geçtiğimiz haftalarda son aşamaya geldik. Başlama tarihi dahil her konuda anlaştık. Manastıra girmeden hemen önce bu yaz sezonunda çalışacağım ülkenin müdürüne bir hatırlatma maili attım, “Mail ya da telefonla bana 10 gün ulaşamayabilirsiniz, bilginize” diye. 2 gün sonra cevap geldi, “İnzivadan önce seni yakalayamadığımız için üzgünüz, ancak lojistik sorunlardan dolayı bu sezon seninle çalışamayacağız, 2014 için bağlantıda kalalım”.
Bağlantıda kalır mıyız bilmiyorum ama ben kalakaldım. 5-6 aydır süren görüşmelere, onay maillerine rağmen bir anda verilen sözün tek taraflı ihlali beni çok sinirlendirdi. (Birilerinin hiç aklımda olmayan bir şeylere beni ikna edip sonra bir anda vazgeçmesi bana çok zalimce geliyor)
Bangkok Wat Po'nun bahçesi

Sinirim azalınca fark ettim ki aslında en büyük korkularımdan biri tekrar karşıma çıkmıştı ve her zamankinden daha büyük ve karanlık görünüyordu. Sinir sadece anlık bir agresyonla korkuyu savuşturma çabamdı. Meditasyon kursunda maillerimi kontrol etmesem manastırda durduk yere sinirlenmeyecektim. Ama büyük ihtimalle başka hiçbir yerde de duygularımla bu kadar çıplak yüzleşemeyecektim. Birkaç gün gözgöze bakışıp durduk, sonra ben o duyguları görebilmeye başladım.

Bir süredir oldukça belirsizlik içinde yaşıyorum.  Dış faktörler tarafından konmuş hiçbir kural, yasak, yaptırım yok hayatımda. Bu çok değerli bir özgürlük ama beraberinde getirdiği belirsizlik ve sorumluluk da o derece büyük. Hayatımda birkaç aylığına da olsa bir şeylerin önceden belirli olması bana iyi gelecekti. Yaşamımdan ve akışından hiç şikayetçi değilim, ancak belirli bir adres, haftalık izin günleri, belirlenmiş çalışma saatleri ve görece düzenli ve iyi bir gelir fikri beni rahatlatmıştı. Tam da bu rahatlıkla yeni planlar yapmaya başlamışken her şeyin, hem de hiç beklemediğim anda iptal olması belirsizlik kaygılarımı üçle beşle çarparak tekrar karşıma çıkardı.

Bu yazın birkaç ayını  çok lüks bir otelde, günde birkaç saat sevdiğim işi yapıp kalan zamanlarda okyanusu seyrederek ya da masaj yaptırarak geçirmek fikri cazip geliyordu. Ancak şimdi fark ediyorum ki kesin kuralları olan, önceden belirlenmiş bir hayat bir süre için çok çekici görünse de
demek ki bir rahatlamak, sorumluluğu başkalarının koyduğu kurallara bırakıvermek ve belirlenmiş gelecek içinde planlar yapmak gereken bir dönemde değilim.
Belirsizlik beraberinde daimi bir sorumluluk ve kendi ayakları üzerinde durma ihtiyacı getiriyor ki kişi kendi geleceğini yaratabilsin. Aksi durumlar ise çoğu zaman bir teslimiyet ya da koşulların kurbanı olma hissi getiriyor. Gerçi sadece 3 ay boyunca önceden belirlenmiş saatlerde çalışmak beni çok mutsuz edip “koşulların kurbanı” moduna sokar mıydı, emin değilim.
İlk birkaç günkü kızgınlığı atlatıp hareket edebilir hale geldiğimde bir plan B düşünmeye başladım.  Çok hazırlıksızdım çünkü İstanbul’da ortalama bir turistten daha uzun kalma ihtimalini hiç hesaba katmamıştım.

Plan B, tamamlanmadı. devam etmekte olan bir süreç. Onu da İstanbul'a ulaştığımda yazayım

No comments:

Post a Comment