Monday, March 18, 2013

nyepi: Bali'de yeni yıl - 2


Nyepi kutlamalarında beni çok etkileyen iki şey var. Bizler genelde kutlamalarda bizi kendimizden uzaklaştıracak şeyler yaparız. Kutlama öncesinde ne giydiğimiz, nerede olacağımız, ne hediye alacağımız gibi konulara o kadar çok düşünce harcarız ki yeni yılın bize özel anlamını değerlendirecek vaktimiz olmaz. Hele kutlama anında değil farkında olmak, “aman yılda bir gün” diyerek bilincimizi yitirecek kadar içeriz. Ve bu kabul edilebilir bir durumdur, çünkü yeni yıl bir kutlamadır, kutlamalarda insanların kendini kaybetmesini nedense anlayışla karşılarız. Haftalar önceden hazırlanmaya başladığımız bu kutlamayı, özellikle de o andaki hislerini, duyumlarını ertesi gün sorsanız hatırlayacak az kişi vardır.

cocuklar mini ogoh-ogoh'larını törene taşırken
Oysa Nyepi 24 saati kişinin kendisini, yaptıklarını, yapmak istediklerini düşünmesini, değerlendirmesini sağlayacak bir kutlama. O gün sadece siz varsınız. Ve eğer kendisiyle bir saat bile duramayan, her an bir şey yapması, planlaması, dışarıda olması, her dakika twitter’ı kontrol etmesi gereken kişilerdenseniz işte o zaman Nyepi günü gerçek anlamda kendi şeytanlarınızla yüzleşiyorsunuz.

Bali’de yaşayan yabancıların bir kısmı bu günü dört gözle beklerken bir kısmı da haftalar öncesinden kaçış planları yaparlar. Civar adalardaki otel fiyatları katlanır, yine de her yer tamamen dolar. O 24 saati evlerinde kendi başlarına geçirmemek için insanlar havaalanı kalabalıklarını, uçak yolculuklarını, yüzlerce dolarlık harcamaları ve bununla gelen tüm yorgunluğu göze alırlar.

Nedir bizi kendimizden bu kadar uzaklaştıran?
Sanırım çoğu insan bir kere durup kendi içine bakarsa göreceği şeylerden hiç hoşlanmayacağını (bilinç seviyesinde olmasa da) biliyor. Yıllarca göz ardı ettiği, bastırıp kendi içine tıkıştırdığı şeylerin kapağını bir kez açarsa tekrar kapatamayacağı korkusuyla bir durup kendi içine bakmayı hep erteliyor. Bu ertelemeyi haklı görebilmek adına da hep yeni meşguliyetler yaratıyor kendine. Hep gitmemiz gereke bir yerler, yapmamız gereken bir şeyler var. Bunların hiçbirinin olmadığı “korkunç” durumlara ise depresyon etiketi yapıştırıp bu sefer tek başımıza sarhoş olup bilincimizi tamamen kapatıyoruz.
Bunlar çok genellenmiş ve biraz abartılmış örnekler olabilir ama bence doğrular. Siz ne dersiniz?

çocuklar törenin başlamasını beklerken
Nyepi’de beni etkilen iki şey var demiştim, birincisi içgörüyü besleyen bir kutlama olması. İkincisi ise çocukların tüm bu sürece ne kadar çok dahil olduğu. Ogoh-ogoh töreni banjarın gençlik kolunun sorumluluğunda. Ama daha küçücük olanlar bile babalarının kucaklarında mutlaka ogoh-ogohların yapıldığı yeri görmeye gidiyorlar. 4-5 yaşındakiler kendi minik ogoh-ogohlarını yapıyorlar. Ve tören akşamı çocuklar teneke çalıp maytap atarak kötü ruhları kızdırıp yeryüzüne çekmeye çalışıyorlar. Sonra coşkuyla törene katılıyorlar, anne babalarının kucaklarının güveninde korkutucu varlıkların geçit törenini ve sonrasında (en azından birkaç yıl öncesine kadar) yakılışını izliyorlar. Ertesi gün de evlerinde olabildiğine sessiz durup şeytanları kandırmaya çalışıyorlar.

hava kararınca bambu meşaleler yakılacak ve geçit başlayacak

Bali Hinduziminde kötü de iyi kadar gerekli. Kötü tercih edilen bir varolma hali değil tabii ama kimse onun varlığını yadsımıyor. Kötü koşullarda bir yaşam, başkalarına kötülük yapmak, hatta kara büyücü olmak bile karma ile ilgili diye düşünülüyor. Herkesin de geçmiş hayatlarından getirdiği ve bu hayatta onu en çok geliştirecek kendi karmasını yaşadığı düşünülüyor.

çocuklar törenin başlamasını beklerken

Çocuklar da daha en küçük yaşlardan kötünün biraz daha karikatürize ve eğlenceli halini böyle törenlerde deneyimlemeye başlıyorlar. Kimse çocukları “aman öcü gelecek, hayalet seni kapacak” diyerek bilinmeyenden korkutmuyor. “Kötü var, şunları şunları yaparsan gelir seni bulur ama yılda bir gün biz hepsini kovalar ve yepyeni bir başlangıç yapabiliriz”  diyerek hayata hazırlıyorlar. Çocuklar hem iyiyi, hem de yılda belki bir gün de olsa kötüyü, karanlığı görerek büyüyorlar.
Ve günü geldiğinde gözlerinin içine bakarak o kötüyü ateşe verip ertesi gün yepyeni bir başlangıç yapıvermenin mümkün olduğu bir yaşamda büyüyorlar.

2 şey demiştim ama yazarken bir üçüncü çıkıverdi; Çocuklar gözün görmediğini yok saymıyorlar. Kötü ruh belki 5 duyuyla algılanabilen bir şey değil ama bu varolmadığı anlamına gelmiyor. Ve çocuklar algıladıkları kötüyü kendilerince temsil eden kuklalar yapıyorlar, hiçbir detayı esirgemeden…

herkesin ogoh-ogoh'u kendine uygun boyutta :)

No comments:

Post a Comment