Thursday, February 14, 2013

şaman oldum!


Şaman oldum!

Aslında böyle söylemem doğru değilmiş ve bu, gerçek şamanları oldukça kızdırabilecek bir ifadeymiş. Doğrusu “Temel şamanlık uygulamalarını yapabilmek için gerekli ilk inisiyasyonu aldım” demekmiş.
Ama nedense şaman oldum demekten apayrı bir keyif alıyorum. O yüzden çevremde henüz bana kızabilecek başka bir şaman yokken, yanlış olduğunu bile bile bir süre daha “Şaman oldum” demeye devam edeceğim sanırım.
İskandinav şamanların kullandığı davul

Şaman olduğumu söylediğim hemen her Türk arkadaşım “Aa Orta Asya Türklerinin dini değil mi o?” diye sorduğu için bir parantez açıp önbilgi vermek istedim. Öncelikle Şamanizm din ya da inanış değil. Uygulayıcının genellikle bir başkasına şifa sağlayabilmek için farklı bir bilinç seviyesine geçip, başka boyutlardaki varlıklarla (ruh ya da rehber diyebilirsiniz) iletişim kurması ve onlardan yardım istemesi. Oldukça belirli ve net adımları olan bir uygulama.

Şamanizme ait ilk bulgular Orta Asya’dan gelmekte, fakat dünyadaki hemen her köklü gelenekte Şamanizm var. Kültürel kimi farklılıklar dışında dünyanın birçok yerinde uygulamaları birebir aynı. Güney Amerika’da Mayalar, Kuzey Amerika’da Kızılderililer, İskandinavya’da Samiler ve Orta Asya’da Türkler özünde birbirine çok benzeyen şamanik uygulamaları aynı amaçlarla yapıyorlarmış. Prensiplerin bu kadar evrensel olması beni çok şaşırttı, ve aslında şamanizme olan güvenimi daha da arttırdı.

Şamanlar (benim gibi iki günlük kurs alan çaylaklar değil, gerçek şamanlar) ruhlar alemiyle direkt iletişim kurabildiği, hastaları iyileştirebildiği ve yoldan çıkarlarsa büyü bile yapabildikleri için tek tanrılı dinler tarafından kara listeye alınmış. Şamanlar ortaçağda Avrupa’da, islamiyetin yayılışında Asya’da, kolonizasyon sırasında Amerika kıtasında yakılmış, öldürülmüş. Kalanlar da gizlenmişler. Ölmekte olan bu uygulama birkaç antropoloğun, dünyanın dörtbir tarafında 30-40 yıl süren ısrarcı çalışmaları sonucu tekrar gündeme gelmiş.
İşte ben de o değerli antropologların belki bir kabileyle birlikte yıllarca yaşayarak güven kazandıktan sonra edindikleri bilgileri hap gibi alıverdim.
Kuzey Amerika'dan bir şaman

Şamanizmi ilk 1.5 yıl önce araştırmaya başlamıştım. Türkiye, Tayland ve Bali’de bir sürü farklı ülkeden insanlara CranioSacral terapi uygularken fark ettim ki insanlarda ortak hastalık ve ortak iyileşme kalıpları var. Bambaşka ülkelerden gelen, yaşı, eğitimi, hayat deneyimleri birbirine hiç benzemeyen insanlar, tek kelime İngilizce konuşmayıp ne derdi olduğunu anlatamayanlar, sadece birisi onlara “bu iyi gelecek” dediği için kendini koşulsuz teslim edenler…
İlk bakışta, ya da hikayeleri dinlediğimde çok farklı gibi görünen hastalıklar, şikayetler, sıkıntılar. Ve daha da önemlisi bu rahatsızlıkların çözülme anlarında bireylerin deneyimledikleri, hissettikleri ve yaptıkları arasında çok fark olmadığını gördüm.
Demeye çalıştığım sanırım şu, Tayland’da hiç İngilizce bilmeyen bir kadının mide ağrısı, Türkiye’deki bir adamın terk edilme acısı, Bali’deki turistin boynundaki trafik kazası incinmesi. Her biri bambaşka, hatta alakasız. Ancak bu görünürde farklı olan durumlar bir CranioSacral seansı sırasında iyileşmeden hemen önce benzer işaretleri gösteriyorlar. Ve hemen sonrasında çözülme geliyor.
Bu ne demek düşünebiliyor musunuz?
Kemiklerin, sinir sisteminin, duyguların, ruhun hastalıkları arasında aslında fark yok – ayrımlar yaratmak bizim algımızı kolaylaştırdığı için biz bu bölünmüşlüğü yaratıyoruz.
Görünüşte bambaşka olan insanlar, aslında en özünde aynı – ve o öz doğru koşullar sağlandığında kendini nasıl iyileştireceğini biliyor.

Sibirya'dan bir şaman
Çok dağıttım,1.5 yıl önceki bu farkındalık beni görünenden daha derindeki çalışmalara yönlendirdi. Çevremde hiç şaman yok, ancak başta CranioSacral hocam olmak üzere farklı Şamanizm uygulamalarını kendi çalışmalarına taşıyan bir çok şifacı var. Onlarla konuştukça, çalışmalarını gözlemledikçe ve yarattıkları farkı görünce ben de ilgi duymaya başladım. Sonunda ilk defa “gerçek” bir Şamanizm hocasıyla aynı anda aynı yerde yollarımız kesişti ve ben ilk inisiyasyonu alabildim.

Zaten bu inisiyasyonu aldıktan sonra (eğer şamanlık için doğru kişiysem) rehberlerim beni yönlendirmeye başlarmış. Oturduğum yerde rehber ruhlarla çalışmak oldukça kolay ve maliyetsiz olsa da mesela Peru’ya gidip etten kemikten bir şamanla birlikte 6 ay çalışma fikri cazip gelmiyor değil…

Eğitimden sonraki iki gün süründüm. O kadar yorgundum ki yataktan çıkamadım, bademciklerim iltihaplandı, uykularım bir değişti. Hala tam düzelebilmiş değilim, hava 28 derece ve ben üşüyorum. Bir tür güç çarpmasıymış bu, kendinden kat kat güçlü varlıklarla iletişime geçince böyle şeylerin olması çok doğalmış. Güçlü varlıklar haddimi fazlasıyla aşıp kendime “şaman” diyip durduğum için beni ekstra çarpmış da olabilirler tabii, hak etmedim diyemem.

No comments:

Post a Comment