Friday, February 1, 2013

bali'ye mektup

Bali'deki gündelik adaklar (davidrichler.com'dan alıntı)
Bali’ciğim,

Bana çok uzun gelen, senin içinse büyük ihtimalle yokluğumu bile henüz fark etmeye fırsat bulamadığın bir süredir görüşememiştik. İlk ayrıldığımızda seni çok özledim ama çaktırmamaya çalıştım. Her ada üç aşağı beş yukarı aynıymış, her yerde aynı lezzette yaşanırmış ve her yerin yerlileri senin halkın kadar evrimleşmiş insanlarmış gibi davranmaya çalıştım. Buna kalben inanmasam da düzenli olarak tekrar edersem gerçek olurmuş gibi düşündüm – kendimi zorladım anlayacağın. E o kadar zorlayınca bir noktada oldu tabii ki; senden bir sonra yaşamaya çalıştığım yer de senin kadar büylüymüş ve özelmiş diye kendimi kandırmayı başardım.
Haksızlık etmeyeyim, o da kendince çok özel bir yer ama seninle aramızda olan ilişkiyi orasıyla yaşamam mümkün değildi. Senin eksikliğini hissetmiyormuş ve seni özlemiyormuş gibi yapıp bir süre daha idare ettim.

Oysa geceleri her yer sessizleştikten sonra çatıların kenarına çıkan gecko’ların sesini saymayı  özlüyordum çünkü gecko 7 kere öterse uğur getirir diye sen öğretmiştin bana.

Odamın önündeki sunağa ev sahibem tarafından konan tütsü kokusuyla uyanmayı özlüyordum. Güne daha harika bir başlangıç olabilir mi? Böyle başlayan bir gün kötü devam edebilir mi?
Evden her çıkışımda sokaklarda olur olmaz yerlere bırakılmış özenle hazırlanmış, rengarenk adakları görmeyi, dolunay zamanları tapınaklarda sabaha kadar süren törenlerdeki gamelan müziği ile uyuyakalmayı özlüyordum.
Başta çok garipsediğim, insanların sokakta birbirini selamlarken nasılsın yerine “nereye gidiyorsun” diye sormasını özlüyordum. Çünkü hala aktif yanardağların ve depremlerin çok olduğu ve okyanusla çevrili bir adaydın sen ve herkes umursadığı insanların nerede olacağını bilmek istiyordu.
Her ne olursa olsun kimsenin asla değil kızmak ya da kavga etmek, sesini bile yükseltmemesini özledim. Dikkatsiz bir sürücü yanındakiyle konuşmaya daldığı için öndeki arabaya çarptığında iki sürücünün de gülümseyerek araçlarından inip hasar olmadığından emin olduklarında trafiğin aksamasını umursamayarak konuşmaya dalmasına da şahit oldum ya, daha ne isterim?
Beki de tüm bunların en kaynağında yatan, binlerce yıl önce üzerinde ilk yerleşim başladığından bu yana hiç aksatmadan her gün törenler düzenleyen dualar eden adaklar adayan ada sakinlerinin ilmek ilmek ördüğü, adaya adım atar atmaz alınan ilk nefesle hissedilen o büyüyü özledim. Başka yerlerde hissedilmeyen ruhlar senin günlük hayatının olağan bir parçası, modernlik adına artık çoğu yerde terk edilmiş şifacılık teknikleri burada hala uygulanıyor, “gelişmiş” ülkelerde sorgulandıkça paramparça olan inanç burada gündelik; herkes inanıyor ve inancının kurallarını aksatmadan yerine getiriyor ama kimse bunu üstünlük ya da kimlik savaşı haline getirmediği için gündelik.
Tapınak töreni'ne giderken (baliexoticwedding.com'dan alıntı)

Ve işte bu kadar dua, bu kadar tören, bu kadar adak binlerce yıldır adanın dokusuna işlemiş. Kutsal Agung dağının eteklerinden, volkanik siyah kumsallara, yüzlerce yıllık ulu ağaçlardan her 4 ayda bir yenisi ekilen çeltik filizlerine, yağan her damla yağmurdan okyanus rüzgarlarına kadar her yerde büyü var. Tropik iklimdeki her ülkede nefes kesici güzellikte sayısız ada var, ama hiçbiri için bu kadar çok kitap yazılmamış, hiçbirisine bu kadar çok insan tatil diye gelmişken dönüş uçak biletlerini yakıp bir daha arkalarına bakmadan yerleşivermemiş.
Sana gelip de kendini teslim edebilen herkes girdap gibi bir değişimin içinde buluvermiş kendini. Girdabın öbür tarafında yaşı ne olursa olsun yüzü ışıldayan, canlı, enerjisiyle herkesi çeken, başkalarını da düşünerek yaşayan insanlar birikmeye başlamış. Senin büyün sana benzeyen insanlar yaratmış, ve bu yeni insanlar kendi benzerlerini adaya çekmeye devam etmişler.

İşte tüm bunların farkında olarak, hepsini birebir deneyimlemişken artık birlikte olamadığımız için ve belki de biraz kıskançlıkla yapabileceğim en kötü şeylerden birini yapmışım ve senin büyün geçmişte kalmış da artık sıradan bir adaya dönüşüvermişsin gibi davranmışım sana. Ne kadar kalabalık, kirli, kişiliksiz, pahalı, açgözlü olmaya başladığını anlatmaya başlamışım orada burada… Seni sıradanlaştırırsam, sevgim ve özlemim de azalırmış gibi düşünmüş olmam kuvvetle muhtemel.

Senden uzak olduğumda bu zavallı girişimlerin hepsi kısmen işe yaramış olabilir. Tamamen yaramadığı aşikar, yoksa bir sabah uyanıp da düzenimi ve ancak bir yıldan sonra yeni yeni birbirimize alışmaya başladığımız şehrimi düşünmeden geride bırakıp bir hamlede tekrar senin kollarına koşmazdım.
Ubud'u kuzeye bağlayan ana cadde - küçük şelalemizi farkettiniz mi?

Geldiğim ilk 3 günü tekrar birbirimze alışarak geçirdik, adakların, törenlerin, yağmurların, tropik ormanların, kutsal nehirlerin beni usul usul içlerine alıverdiler. Affediciliğin gözlerimi yaşarttı. Her sabah uyandığımda sana neden bu kadar aşık olduğumu hatırlatan bir parça yerine oturdu. Üçüncü sabah uyanıp bahçeye çıkınca gece boyu yağan yağmurdan sonra arınmış yeşiline bakıp, dingin sabah havandan bir nefes alınca büyünü de tekrar hissetmeye başladım.  Tekrar birlikteydik ve ikimiz de ilişkimizin asla eskisi gibi olmayacağının farkındaydık, eskiye ait ve zorlayarak bugüne taşımaya çalıştığımız beklentilerimiz zaten yoktu. Ancak ben biliyordum ki senin yerin hep apayrı kalacaktı.

Bu aslında bir özür mektubu. Evet gün geçtikçe kalabalıklaşıyorsun, tam neden olduğu bilmeseler de büyünü hissedip sana koşan insanların yarattığı kirlilikle, gürültüyle, karmaşayla baş etmek ve her yeni güne aynı cazibeyle başlayabiliyor olmak gittikçe zorlaşıyor olsa gerek. Belki gün gelecek görüntüsü herhangi başka bir yeşilden çok daha huzur verici olan engin çeltik tarlalarının hepsi villa ve otele dönüşüverecek. Bambaşka bir galaksiye aitmiş gibi görünen simsiyah volkanik kum tepelerinin hepsi de inşaat kumu olarak kullanılacak. Poşetlerden dolayı artık altında akan suyu göremez olduğumuz coşkulu nehirlerin suyu bitecek. Ancak artık emin olduğum tek bir şey var; Her ne olursa olsun senin en özünde ilmek ilmek örülmüş olan o büyü asla kaybolmayacak.

Ve seninle birlikte olduğumuz yıllarda sen beni dönüştürdün – ufak tefek ton ayarları, biraz makyaj, biraz baharat değildi bana kattıkların. Bambaşka bir değişimdi, özüm aynı kalarak çevresinde artık bana gerekmeyen her inançtan, davranıştan, ilişkiden, eşyadan, tek tek kurtulmamı sağladın. Sen beni bu kadar değiştirmişken, yollarımız ayrıldığında senin aynı kalmanı beklemem ne kadar bencilce ve yanlışmış…

2 comments:

  1. Kelimelerin kalbime isledi...Tabi ozlemimde...Baska ne diyebilirim ki...

    ReplyDelete
  2. Bali söz konusu olduğunda bazen denecek çok şey olmuyor değil mi? Anlatılan değil hissedilen bir ada burası :)

    ReplyDelete