Wednesday, January 30, 2013

küçülen dünyam



Ao Nang plajı, bu kayanın arkası Tonsai plajı
Seyahat ettiğim mesafeler uzadıkça, kalışlarımın süresi arttıkça ve tek bir apartman sınırında yaşamaktansa ülkelere bölük pörçük dağılmaya başladıkça aslında dünyamın ne kadar küçüldüğünü fark etmek beni hep çok şaşırtıyor.

Manastırdan çıkıp Malezya'ya gidene kadar geçen 12 günde 5 eski arkadaşımla görüşme fırsatım oluyor. (Bu kadar sürede İstanbul’da 5 farklı arkadaşınızla buluşmayı deneyin, bakalım ayarlayabilecek misiniz?)
 
Chiang Mai’de hemen Gizem ve Thomas’yla buluşuyoruz. En son Kasımda Beyoğlu’nda kahvaltı etmiştik, arada geçen 2 aycık sürede Gizemler Tayland’da yaşamaya başlayıp kendilerini geleneksel iyileştirme sanatlarına adadılar. E doğal olarak konuşacağımız o kadar çok şey var ki…

Ertesi gün, yoga hocalık eğitimini Bali’de birlikte aldığım bir arkadaşımın şimdi de Chiang Mai’de CranioSacral eğitiminde olduğunu öğreniyorum. Üstüne ben tam Dubai’den ayrılırken Jade Dubai’ye taşınmak üzereydi ve 2 hafta kadar orada da birlikte vakit geçirmiştik. Hemen Jade’e facebook’tan telefon numaramı mesaj atıyorum. 3 yıl içinde önce Endonezya ve Birleşik Arap Emirlikleri, şimdi de Tayland’da tekrar buluşma fikri hoş geliyor. Ben mesajı attıktan 3-4 dakika sonra oturduğum kafenin kapısından içeri Jade giriveriyor! Çığlıklar atarak kucaklaşıyoruz, nüfusu 1.5 milyon olan bir şehirde aynı kafede karşılaşıverme ihtimali nedir ki? Buna bir süre şaşırdıktan sonra en son Dubai Mall’da buluştuğumuzdan bu yana sanki 5 gün geçmişçesine konuşmaya başlıyoruz.

Ao Nang plajı'nda güneş batışı
Bir sonraki gün George manastırdan çıkıyor, nerede saat kaçta buluşacağımızı günler öncesinden planlamıştık. Ve fakat 21 günün üstüne sokaklarda eski hızımızda yürüyemediğimiz için ikimiz de geç kalıyoruz. George’un oturumunun nasıl geçtiğini tüm detaylarıyla dinliyorum – çok zorlanmış ve hatta bir ara bırakmayı bile düşünmüş. Sonra onu soru yağmuruna tutuyorum. Kimmiş, ne iş yaparmış, neden ve ne kadar Asya’daymış… Geçtiğimiz 3 haftada belki de hayatlarımızın en ilginç ve zorlu deneyimlerinden birini yaşarken birbirimize acayip destek olduk fakat ikimiz de birbirimizin adı ve ülkesi dışında dünyevi hayata dair şeyler konuşmadık. Bizi bu kadar iyi arkadaş yapan, bir diğeri için çamaşır asar, meyve alır, penceresine notlar mandallar hale getiren sadece meditasyon deneyimiydi. George uzmanlık alanı yeni yiyecek konseptleri geliştirmek olan bir şefmiş. Daha da güzeli, ben bu şefle birlike Chiang Mai’in Cumartesi pazarını geziyorum. Her köşesinden çeşit çeşit yemek tezgahlarının fışkırdığı bu pazarda, tek başıma olsam asla denemeye cesaret edemeyeceğim her türlü garip görünümlü ve kokulu yiyecek neyin ne olduğunu bilen bir uzman tarafından ağzıma tıkıştırılıyor. Midem isyanlarda ancak ben müthiş mutluyum – seyahat etmek yeni deneyimler getirir denir ya, işte o deneyimlerin doruk noktası bu olsa gerek.

Son 4 yılda Tayland’a 6-7 kere geldim, toplam kalış sürem 100 günü geçmiştir, ancak daha ne deniz ne de kumsal görmedim. Tayland benim için dağlar, yağmur ormanları, meditasyon, ve manastırlar demek. Ancak arkadaşlarımla buluşabilmek için bu sefer bu inadı kıracağım ve güneye ineceğim.

Suzanne hayatımdaki önemli insanlardan biri. 2009’da Bali’deki ilk ayımda devamlı aynı yoga derslerine girdiğimiz için bir aşamada artık tanışmaya karar vermiştik. Yılın yarısı Tayland’da bir adacıkta erkek arkadaşıyla dağlara tırmanarak, kalan kısmını Roma’da tur rehberliği yaparak geçiren Kaliforniyalı bu kadına ve onun hayat konusundaki bazen acıtıcı derecede direkt bilgeliğine hayran olmuştum. O tanışmadan bugüne 3 farklı ülkede 3 kere daha görüştük. Şimdi Suzanne’le tekrar aynı ülkedeyken 1000 kilometre yol yapmayı göze alıp onu tekrar görme fikri beni heyecanlandırıyor. Otobüse atlayıp Krabi’ye gidiyorum, Suzanne’le 3 gün geçiriyoruz.
Railay ve Phranang plajlarına giden tekneler
Güney Tayland bana bir sürpriz daha getiriyor, en son Ankara’da üniversitedeyken gördüğüm ve fakat 4-5 yılda bir mesajlaşmak da olsa bağlantımı hiç koparmadığım bir arkadaşım da o aralar Tayland’da dalışta. Tarzlarımız ve hedeflediğimiz şeyler çok farklı olsa da ikimiz de muhteşem Asya gezginleriyiz. Korhan bir sabah benim kaldığım kasabaya geliyor, Durian yiyerek ve muhabbet ederek 5-6 saati birlikte geçiriyoruz. Bu buluşmada da en güzel şeylerden biri “Ee görüşmeyeli nasılsın, neler yaptın, Ali-Veliyle hala bağlantıda mısın” gibi iğreti giriş sorularına ihtiyaç olmaması. Arada hep düzenli görüşmüşçesine herhangi bir yerden başlayıveriyor konuşmalar ve aynı akıcılıkta devam ediyor.

Ben bir yerde sabitlenemedikçe, düzenli görüştüğüm insan sayısı hızla azalıyor. Ancak yıllar sonra hiç ummadığım bir yerde karşılaştığımda hiç yabancılık çekmeden konuya kaldığı yerden devam edebildiğim arkadaşlıklar benim için çok değerli.

Bir yandan da bir yerde sabit olsaydım asla tanışamayacağım insanlarla tanışıp muhteşem anlar yaşıyorum. Ve yollarımız ayrılırken bir daha nerede, ne zaman görüşürüz diye planlar yapıp geleceğe tutunmaya çalışmıyoruz. Ve yine de hiç beklemediğimiz bir yerlerde kesişiveriyoruz. Rastlantısal olduğu için midir bilmiyorum ama bu karşılaşmalar çok mutlu anlar oluyorlar.
Yayılıyorum, dağılıyorum ama sanki bir yandan da gerçekten dünyam daha küçük ve daha ulaşılabilir hale geliyor…

1 comment:

  1. Tayland'ı bu anlatımla dinlemek çok güzel! Burada meraklı bir dinleyiciniz var:)

    ReplyDelete