Thursday, January 10, 2013

manastır günleri - 5

“Meditasyonu rahatlamak için yapıyorum” diyenlere de, “Ay dün akşam geçmiş yaşamları temizleme meditasyonuna gittim, kuş gibi hafifleyip çıktım” diyenlere de inanmayın. Eğer bir oturumda rahatladılarsa ya da bir şey temizledilerse yaptıkları şey meditasyon değildir. Gerçekten meditasyon yapanların (meditasyondan hemen sonra) gevşediğini rahatladığını falan henüz görmedim. Yeni başlayanlardan yıllardır meditasyon yapanlara, şu an kursta hepimiz emo ergenler gibi dolanıyoruz. Uzun vadede ve düzenli uygulandığında meditasyon hayatınızda beyin dalgalarınız dahil tahmin edemeyeceğiniz kadar şeyi olumlu yönde değiştirebilir, ancak o aşamaya gelene kadar meditasyon akıl karıştırıcı, yorucu, bel, bacak, sırt ve muhtemel baş ağrıtıcı bir süreçtir.
(themindfulword.org'dan alıntı)

Ben de bu günlerde o karmaşaları yaşıyorum işte.
Birincisi oturumlarım uzadı ve ben 40-45 dakika oturmakta zorlanıyorum. Fizikselden çok zihinsel bir zorlanma bu, beden hareketsiz kalabiliyor ama zihne söz geçirmek çok zor.

En son ne zaman hiçbirşey yapmadan, hiçbir düşünce akışına kapılmadan, geçmiş için vahvahlanıp gelecek için plan yapmaya çalışmadan, hayal kurmadan bir dakika geçirdiniz? Otuz saniye bile durabilen varsa mükemmel. Zihne söz geçirmek, azıcık da düşünmeden durup, sadece şu an olanları fark etmesini sağlamak vahşi bir hayvanı ehlileştirmeye çalışmak gibi.

İkincisi Vipassana, yani içgörü meditasyonu uyguladıkça gerçekten içinizdekileri olduğu gibi görmeye başlıyorsunuz. Bilinçle bilinçaltını ayıran bir kapak var ya, Vipassana önce o kapağı gevşetiyor, sonra da zihniniz güçlendikçe o kapağı milim milim aralayıp içeridekileri görebilir hale geliyorsunuz. Yıllarca kendinizi korumak adına, gururla, egoyla, ya da sadece yanılgıyla bilinçaltına bastırıp ittirdiğiniz şeyler, oldukları gibi karşınıza çıkıveriyorlar. Bu yüzden de görüp fark ettikleriniz nadiren hoşunuza gidebilecek şeyler oluyor. Zaten Budizmde bunlara kir (kilesha) deniyor. Sütten çıkmış ak kaşık olduğunuz düşünürken aslında başkalarına haksızlık yapabilen, sinirini kontrol edemeyen, bencil, açgözlü, yargılayıcı yönlerinizle yüzleşmek çok şok edici ve acı verici olabiliyor. Belki daha da zoru, yüzleştiğiniz bu yönlerinizi bahane bulmadan, kendinize yontmadan, başkalarını suçlamadan ya da kurban rolüne bürünmeden olduğu gibi kabul etmek – zaten değişim de ondan sonra başlıyor.
bilinçaltını izlemek tv izlemekten daha da korkutucu (resim perrybelchersuccess.com'dan alıntı)

Bazı şeyler var ki ta 3 yıl önceki ilk Vipassana oturumumda fark etmişim ve hala oradalar. Bazı şeyler var ki ilk defa birkaç gün önce yüzleştim. Sevmedim gördüğüm şeyleri, “Bu ben değilim yahu” dedim ilk tepki olarak, ama kimi kandırıyorum ki? Ertesi gün Phra B’ye gittim “Bu meditasyonda karşılaştığım kirler var, fark etmiş olmam harika değil mi? Ee ne zaman temizlenecek onlar?” diye sordum. Benim bildiğim bilinçaltındaki bişeylerin bilinç seviyesine çıkması kişinin onlardan kurtulmaya hazır olduğunun göstergesidir, ve ondan sonra kurtulma süreci nerdeyse otomatik olarak işler.  Phra B güldü, zaten bence bizim sorularımızla çok eğleniyor. Karşılaştıklarımın daha çok yüzeydeki şeyler olduğunu söyledi. Daha derine, en kökenine inecekmişim, ve ancak onları kökünden sökecek zihinsel güce ulaştığımda temizlik olacakmış. 3 yıl önce yüzleştiğim şeyler var, hala oldukları gibi duruyorlar dedim, “Demek zihnin yeterince güçlenmemiş, o yüzden bunlar için kaygılanacağına git hadi meditasyon yap” dedi. Peeeeh! Ben onun cevaplarıyla hiç eğlenmiyorum.

Meditasyon yaptıkça zihnim güçlenecek, güçlendikçe bilinçaltındaki bir şeyleri temizleyebileceğim ama aynı zamanda daha derinde ve güçlü kirlerle yüzleşeceğim. Burada asla bitmeyecek bir döngü mü var, yoksa gün boyu meditasyon yapmaktan artık düşünemez hale geldiğim için ben mi bir şeyleri gözden kaçırıyorum?

Üçüncüsü ve bana delirip delirmediğim en çok sorgulatan ise tam “Bir ben vardır benden içeri” hali.
Biraz farklı uygulamaları olmasına rağmen Vipassana meditasyonun temeli zihni bedene sabitleyip daldan dala atlamasını önce yavaşlatmak, sonra da durdurmak, böylece de her şeyi olduğu gibi farkedebilmek.  Örneğin sadece nefesi ve nefesin her aşamasını nötr olarak gözlemlemek bunun en bilinen ve kolay uygulamalarından biri. Teknik detaylara girmeyeceğim, ben sadece bu meditasyondaki gözlemci ve gözlemlenene takılmış durumdayım. Bir seviyede nefes alıp veren bir bedenim var, bir de onu gözlemlemeye çalışan benliğim. Bir de devamlı düşüncelere kayan, “öğlen ne yiyeceğiz, yine bacağım uyuştu, acaba Özlem biletini aldı mı” diye daldan dala atlayan bir benlik var, bunu fark edip “heyyyy, yine düşüncelere daldın, hadi nefesine geri dön” diyen birileri var, bir de tüm bu süreci ve benlikleri sinema perdesinden izlercesine dışarıda olan bi benlik... Tanımlayacak daha iyi bir kelime bulamadığımdan benlik diyorum, Phra B bunlara bilincin seviyeleri diyor, doğrudur. Meditasyonun beni birleştirmesi, zihnimdeki sesleri kısması, mümkünse de beni tek kanallı devlet televizyonu haline getirmesi gerekmiyor muydu? Bense amip gibi bölünüp duruyorum, hangisi ben bilemiyorum.

Phra B işleri iyice karıştırıyor “Gözlemleyebildiğin hiçbirşey sen değilsindir” diyor. Nefes alan, bunu fark eden, düşüncelere dalan ben değilsem ben neredeyim? Ve onlar kim? Kafayı yiyeceğim, her gün bunu farklı şekillerde Phra B’ye soruyorum, ama ne yaparsam yapayım cevap alamıyorum. 4. gün artık beni başından atmak için midir bilmiyorum ama “Zihninden hızlı değilsin, o yüzden bir şeyler sana bölünmüş gibi geliyor. Bu da zihnin seviyelerinden biri. Güçlen, nötr olarak gözlemle hepsi birleşecek” diyor. Aha, Matrix gibi yani? Neo’nun (o ne olduğunu bilmediğim) bilinç seviyesi yeterince hızlandığı için mi o kurşunları tutabiliyordu? Peki filmin senaristi adam o aşmış bilinç seviyesini deneyimleyip de mi senaryoya aktardı? Bu zihnin hangi seviyesi ve daha kaç seviye var? Gibi bir sürü soruyla ve aklım daha da karışmış olarak 90 dakikalık yeni bir oturuma başlamak için odama dönüyorum.

Tanımını ve çözümünü Google’da bulamayacağım durumlarda olmak hiç hoşuma gitmiyor.

No comments:

Post a Comment