Friday, January 11, 2013

aci biber ve yılbaşı


Dhamma Java Vipassana merkezi
İlk Vipassana meditasyon kursum bundan tam 3 yıl önceymiş. 2009 Aralığının son haftasında Java adasında bir dağ tepesinde 70 kişiyle birlikte askeri bir düzende Vipassana’yı öğrenmeye başlamışım. O kadar şok ediciydi ki ilk günlerim hiç aklımda kalmamış. Ama çok net hatırladığım nadir şeylerden birisi yıkanma problemiydi; 40 kadın, gün içinde duş yapabileceğimiz maksimum 2-2.5 saat zaman ve 3ünde sıcak su olan 5 banyocuk. Ha, dağ tepesinin özellikle sabahları çok soğuk olduğunu da ekleyeyim. Böylece günün görece sıcak öğle saatlerinde ve sıcak su akan duşlardaki yığılmayı tahmin edebilirsiniz. Zaten yemek, çamaşır yıkamak, diş fırçalamak için her gün sıraya girmekten fenalaştığım için ben de her sabah titreyerek soğuk su akan duşta yıkanıyordum.
Şanslıysam kahvaltıda mutlaka taze acı biber oluyordu ve ben sabahın 7sinde o biberden birkaç ısırık alıp ağzımdaki cayır cayır yanma belki bu sabah üşümemi engeller diye suyu açıyordum… Engellemiyordu.

1 Ocak 2010 sabahı yine bu rutinle duşa girmişken bir anda Türkiye’deki arkadaşlarım aklıma geldi. Orada saat yaklaşık sabah 1:30du, yani yeni yıl eğlencelerinin bitmeye başladığı saatler. Herkes bir şekilde yeni yılı kutluyordu; Ailesiyle, sevgilisiyle, ya da yeni bir sevgili bulma umuduyla, evde ya da dışarıda, özenerek giyinmiş, kuaföre gitmiş ya da en özel yemekleri pişirmiş, biraz fazla içmiş, kesinlikle çok yemiş, “çıkmaz ama” diyerek çeyrek bilet almışken, birbirine yeni yıl dileklerini sms atarken… Ben ise Java’da hiç tanımadığım ve dilini bilmediğim Endonezyalılarla, dağ başında, günde 11 saat meditasyon yapmaya çalışıp bel-bacak ağrısından kıvranırken bir de, “acı biber yiyince acaba daha az üşüyerek yıkanabilir miyim” gibi formüller geliştirmeye çalışıyordum.
Dhamma Java Vipassana merkezi (sağ taraf erkekler, sol kadınlar için. merkez boyunca arada duvar var)

Niye sorusuna da cevabım yoktu üstelik… 1 Ocak 2010 sabahı o duşta titrerken “Nerede yanlış yaptım?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Oysa bir önceki yılbaşını ben de Dubai’de can arkadaşlarımla nefis bir otelin Japon restoranında kutlamıştım, yani her şey “normal”di. Ama artık o hayat beni istemiyordu, ben de o hayatı istemiyordum.
Ne istediğimi bilmiyordum. Ancak ne kırmızı don giyilen ve çok eğlenilmesi gereken yılbaşı partilerini, ne de yaptığım/yapmadığım her şeyi garip bulup bunu da bakışlarıyla belli eden yabancıların arasında azınlık olmayı istemediğimi çok net hatırlıyorum.

Aradan tam 3 yıl geçti. Artık ne Endonezya’da, ne de dünyanın herhangi bir yerindeki meditasyon kamplarında garip ve azınlık gibi hissetmiyorum kendimi. (Manastır hayatına bu kadar alışıvermek iyi midir bilmiyorum.) Ama artık hayatta ne istediğimi biliyorum – ki bu başlı başına muhteşem bir şey.

Asıl anlatmak istediğim şeye pek uzun ve dolaylı bir giriş yaptım; Tarih tekerrürden ibarettir derler ya, 2013e girerken ben yine bir meditasyon oturumunda olacağım. Bu sefer de Tayland’da bir dağın başındayım. Duşlardan sadece soğuk su akıyor. Sıra yok ama banyolarda ayna da yok… Ve bu eğitime gelirken bilmediğim bir şeyi tesadüfen 2 gün önce öğrendim; meğer 21 günlük kursa katılanlar, kursun son 3 gününü “Kararlılık oturumu” denen bi şeyle geçirirlermiş. Kararlılık oturumu bir sabah 08:30da başlarmış, takip eden 70 saat boyunca odada, hiç uyumadan, hiç konuşmadan, hiç kimseyle göz teması bile kurmadan ve (sıkı durun!) hiç yıkanmadan sadece meditasyon yaparak geçermiş! Hah, ben soğuk su için mızırdanırken 3 gün boyunca onu bile bulamayacağım hiç aklıma gelmezdi. Ve hesaplarıma göre Kararlılık oturumum 29 Aralık sabahı başlayıp 1 Ocak sabahı bitecek.

Yine herkesin kırmızı don giydiği, sevgililerini öptüğü, bir şeyleri fazla kaçırdığı, milli piyangoya küfrettiği saatlerde, ben acı biber çözümlerinden, 72 saatlik uykusuzluğun ve meditasyonun üzerine hiç kimsenin hiçbir içkiyle yakalayamayacağı bambaşka alemlere terfi etmiş olacağım.

(23 Aralık 2012 gecesi yazılmış ve edit edilmeden buraya aktarılmıştır)

No comments:

Post a Comment