Wednesday, December 12, 2012

koli bandı


Uzunca bir süre koli bandı görmek istemiyorum.
Geçen hafta 8 koli bandı tüketmişim!
Oysa severim koli bandını, beklenmedik zamanlarda işe yarar, tam “her eve lazım” bir şeydir. Hatta bence her valize lazımdır, seyahat ederken bişeyler koptuğunda, poşetin ağzını sıkıca kapatmak gerektiğinde, şampuan şişesi basınçtan etkilenip sızdırmasın diye ve daha bir sürü yer ve  durumda…
Varken unutulur, ama yokluğunda “ahh keşke” dedirtir.
İşte öylesine severim koli bantlarını, el altında bulundurur ve de kullanırım.

Ancak geçen hafta o kadar çok kutu yaptım, o kadar çok eşya paketledim ki cancağızım koli bandını bile artık görmek istemiyorum. Hele kutuları bantlarken çıkan o “caaaaart” sesi birkaç yıl duymasam olur.

Saydım, 2006dan bu yana 7 kere ev taşımışım. Bu taşınmaların hiçbiri de yan mahalleye falan olmamış, 7sinde de ülke değiştirmişim. (Önceki şehirler ve ülkeler arası taşınmaları sayarsam sayı artar, o yüzden 2006yı milat alıyorum) Her taşınmada koli yapıp kırılacak eşya paketleyerek çok da uzmanlaşmışım; Dubai’deki depocu da İstanbul’da taşınmama yardım eden kamyonet şoförü de bana paketlemeci olarak iş teklif ettiler :)

6 yılda 4 farklı ülkede yaşama deneyimi edinebilmek harika, ancak yorucu. İstanbul’daki son gecemde, sandalyelerimi ince ince paketlerken farkettim ki ilk defa yorgunluk, gidiyor olma heyecanını susturmuş. Bezginlik ve sabırsızlık iç kıpırtılarını bastırmış.

Oysa göçebelik benim genlerimde baskınlığını hiç yitirmemiş; gidiyor olma halini, evsiz ve mülksüz olmayı, en önemlisi de bunlarla birlikte gelen özgürlüğümü çok seviyorum. Gitmeyi seviyorum ancak gitmek çok teferruatlı hale gelince yormaya da başlıyor.

Ve o sandalyeleri paketlerken ilk defa başka bir yaşam modeli bulmam gerektiğini düşündüm. Varolanı biraz cilalamak ya da rengini değiştirmek değil. Bambaşka ve belki de daha önce hiç denemediğim bişeyi bulmak. Varolanı kısaltıp, daraltıp işe yarar hale getirmek değil, tam da benim ölçülerimde olanı bulup giyip çıkıvermek gibi… İlk ve son bahar aylarını İstanbul’da, kışları ekvatorun hemen köşeciğinde, yazları ise bazen Bodrum’da, bazen de başka bir ülkede geçirebileceğim, bu ülkelerin hepsinde çalışmaya ve yaşamaya hazır düzenimin olduğu, ancak (bu en önemlisi!) yine de hiçbir yerde malımın mülkümün olmadığı bir yaşam modeli.

Turist gibi 2-3 haftalık tatillere gitmiyorum, en kısa gidişim 3-4 ay oluyor, aslında çoğunlukla da süresiz. İşte bi yere süresiz diye gidip orada en basitinden de olsa bir düzen kurup, sonra gitme zamanının geldiğini hissettiğimde tekrar koli bantlamadan nasıl ülke değiştiririm onu bulmalıyım…

Aklımda var bişeyler ama tam adını koyamıyorum. Bu seferki Tayland meditasyonu ve Bali eğitimleri zihnimi berraklaştırdığında onların da adı bir anda beliriverecek diye hissediyorum sadece. Ve o model belirdiğinde ben de birkaç yıl önce olduğu gibi koli bandını seyahatlerde sadece şampuanlarım akmasın, poşetlerim düzgün dursun diye kullanıyor olmaya geri döneceğim.

Ha, unutmadan; Arkadaşlarım taşınacak olursanız tüm kristal bardaklarınızı, espresso setlerinizi ve bilimum hassas eşyalarınızı paketlemeye talibim. Bu kadar keskinleşmiş bir yetenek körleşmemeli :)

No comments:

Post a Comment