Monday, March 10, 2014

ev'lenememe halleri

Dün bir arkadaşımla buluştum; ilk tanıştığımızda ikimiz de aylardır Bali'deydik. Bir sonraki görüşmemiz bir yıldan daha kısa süre sonra o tam Dubai'de o yerleşmek için ev bakar ve ben oradan ayrılmak için eşyalarımı satarken oldu. Son iki yıldır da Chiang Mai'de buluşuyoruz. 6 aydır artık o burada yaşıyor. Bense hiçbir yerde…

Ubud'daki odam
Bu buluşma sayesinde düşündüm ki aslında 2009 yazında Dubai'deki evimi boşalttığımdan beri evsizim. Farklı ülke ve şehirlerde çok farklı süre ve düzenlerde yaşamışım; aylarca arkadaşlarımın koltuğunda, Bali'li bir ailenin bahçesindeki bungalowda, Burma sınırına 30 kilometre mesafede küçük bir orman manastırının misafir kulübesinde, İstiklal caddesinde restore edilmiş 110 yıllık bir binada…  4 yılda ne kadar farklı ülkede, mahallede ve evde yaşamlar kurdum,düşündükçe bazen şaşırıp "bu benim hayatım mı?" diyorum. Biriktirdiğim deneyimler de  4 değil sanki 20 yıllıkmış gibi geliyor.

Nerede ne yapacağıma, nereye yerleşeceğime karar veremediğim için daha geçici çözümler aradığımı
düşünüyordum. Fakat geçtiğimiz aylarda fark ettim ki aslında bir süre için İstanbul merkezli yaşamak istiyorum ama tek bir yerde sabitlenemiyorum. Yıllık kontrat imzalayacağım, elektriğe suya abone olacağım evler bende ciddi kaygı yaratıyor. O yüzden geçici, köklenmek yerine daha yüzeyde yaşam çözümlerine yöneliyorum.
Geçen yaz denedim, aylara ciddiyetle ev aradım ama en sonunda evi tutup, depozitomu, kiramı ödedikten 2 gün sonra kabuslar içinde anahtarları emlakçıya iade ettim. Bir mimar arkadaşımla bakmaya gittiğimizde evde benim fark ettiğimin çok ötesinde sorunlar ve masraflar olduğunu keşfetmem en önemli sebeplerden biriydi ama aşılamayacak sorunlar değildi.
Sağlam bir para kaybını kabullenerek ve kendimi düğün günü ortadan kaybolan gelin gibi hissederek o evden vazgeçtim. O eve tadilat mobilya falan masrafı yapmadığım içindir ki neredeyse 3 aydır Tayland'da harika günler geçirmekteyim.

Manastırların bahçesinde kuti denin küçük kulübeler
oluyor, onlardan birinde yaşamak isteyebilirdim
(Suthep, Tayland)
Tabii ki ev'li ve kökleniyor olmanın ciddi avantajları var; Tüm kitaplarımı ve çaylarımı aynı yerde tutabilmek ve bir yerlere gidiyorsam döndüğümde hepsini aynı yerde bulabileceğimi bilmek isterdim. Azıcık eşyam var, ama hangisi hangi ülkede, kimin evinde, hangi depoda takip etmek zor gelmeye başladı. Bir gece birşeyi merak edersem açıp bakabileceğim eğitim kitapçığım büyük ihtimalle ailemin evinde bir yerlerde.
Bu kadar yayılmış olmak ister istemez zihinde de dağınıklık yaratıyor.
Bir de altar istiyorum artık; küçük adaklar, törensel rutinler gündelik hayatın akışında çok önemli, onlar kaybolunca hayat sönmekte olan bir balon gibi yassılaşıyor sanki. Meditasyonlarımı, adaklarımı devam ettirebileceğim bir köşem olsa ya?
Sabitlenme fikri bana iyi gelmiyor. Yayıldığım, yaşadığım ve beslendiğim alan çok geniş ve onu daraltmayı hiç düşünmüyorum, sadece o alanın bir merkezi olsun istiyorum.

Diğer yandan İstanbul’da ev’lenmenin dezavantajlar benim için çok büyük. İstanbul'daki şişirilmiş kiraları ödemeye başlamak istediğim zaman istediğim yere gitme özgürlüğümü elimden alacakmış gibi geliyor. Eşyalarım oraya buraya bölünmüş halde ve aylarca bir bavulun içinden yaşamayı, planlı ölçülü ve kısıtlı bir hayata kat kat tercih ediyorum. Yerleşik ve uzun dönemde tahmin edilebilir, aylık ödemelerin olduğu, kart ekstrelerinin havada uçuştuğu bir hayatın bağlayıcılığı artık bana kabuslar yaşatıyor.
İgdaş'a abone olduğum an doğalgaz kullanmaya başlayacakmış gibi değil de aslında ruhumu şeytana satacakmışım gibi geliyor.

Yaşadığım yer konusunda esnekliğe ihtiyacım var, çünkü yazları normalden daha uzun bir tatile gidebilmekten ya da 2 yıldır yaptığım gibi kışın birkaç ay soğuktan kaçabilmekten söz etmiyorum; benim kaçış planlarım her anlamda daha büyük ölçekli. Herhangi bir zaman, bir uçak bileti ve 3-5 kilo fazla bagaj ücreti karşılığında dünyanın herhangi bir yerine gidebilir ve sadece kendi kaynaklarımı kullanarak yepyeni bir hayat yaratabilirim - defalarca yarattım da. Uluslararası bir şirketin beni transfer etmesine, yabancı bir kocaya, expat sigorta paketlerine ya da o ülkenin vergi ve çalışma hukukunu öğrenmeye ihtiyacım yok.
Ürdün'e taşınabilirim, Tayland'da bir yıl boyunca sadece Budist keşişleri iyileştirerek karmamı dengelemek isteyebilirim, psişik ameliyatları öğrenmek için Filipinli bir şifacının asistanı olabilirim. Bunlardan herhangi birini ya da bambaşka bir hayatı istediğim zaman gerçekleyebilecek olmanın özgürlüğü benim için çok ama çok önemli.

Sabahları bu manzaraya bakarak uyansam da çok mutlu olurdum. (Mae Suai, Tayland)

Atalarımızın göçebe genleri bende fazlasıyla var sanırım,çünkü şu andaki düzenim beni çok mutlu ediyor. Yılın 7-8 ayında Türkiye, kalan sürede daha derin eğitimler alabileceğim ve kendimi besleyebileceğim diğer yerlerde geçiriyorum. Bu düzen beni ne kadar süre daha mutlu edecek bilmiyorum, o yüzden de İstanbul'da yıllık ev kiralayıp, doğalgaza internete falan abone olup da evin içine eşyalar almak büyük bir vaat. Bu vaat üzerine hem eğitimler için zaman ve bütçe ayrılmış hem de esnek ve daha geniş bir coğrafyaya yayılmış, bir hayatı kurmak çok zor. İmkansız değil tabii ama nasıl yapılır, nerdeyse iki yıldır düşünüyor olmama rağmen keşfedebilmiş değilim. 

No comments:

Post a Comment