Tuesday, January 28, 2014

yapmak ve olmak

Çok içine gömüldüğümden dolayı, İstanbul'daki hayatta fark etmediğim ama buraya gelip uzaktan bakabildiğimde belirginleşen şeyler var. Bunlardan birisi de yapmak ve olmak halleri.
Şehirde hep birşeyler yapıyoruz.  ve daha da fazlasını yapmaya çalışıyoruz. O şeyler bitecek gibi olursa daha  fazlasını yüklenmeye çalışıyoruz. Sorsanız herkes meşgul, bir yerlere yetişemiyor, yükü kaldıramıyor ama nedense kimse durmuyor. Duramıyor.

Dinlenmek için diye işten izin aldığımızda, güneye kaçtığımızda bile ya okumak istediğimiz ama son aylarda fırsat bulamadığımız kitapları bitirmeye, ya o beldenin en güzel yerlerinin hepsini kısıtlı günde görmeye, o ülkenin en bilindik müzelerinin hepsini gezmeye ve önünde fotoğraf çektirmeye çalışıyoruz.

Dinlenmek için gittiğimiz tatillerden bile şehirdeki hayatımızdan daha kısa bir süreye daha çok şeyi sıkıştırmaya çalışmanın yorgunluğuyla  dönüyoruz. Hiç durmuyoruz.

Gündelik hayat, zaten her ne yapıyor olursak olalım bizden hep daha fazlasını bekliyor. Hep bir şey yapmamız gerekiyor. Aslında hep birden fazla şeyi aynı anda kotarıyor olmamız isteniyor. Zamanı yönetmek adı altında daha verimli, hızlı ve pratik olmamız her zaman sözlü olarak dile getirilmese de hemen her alanda bekleniyor. Böylece bir de hiçbir şeyi istediğimiz kalitede yapamamanın, yeterli zamanı ayıramamanın suçluluğunu yaşıyoruz. İşin, arkadaşların, ailenin, kişisel gelişimin, sağlığın gereklilikleri üzerimize yığılıp duruyor ve sabah uyandığımız andan gece uyuyana kadar hep birşeyler yapıyor olmamız gerekiyor. Listeler, notlar, planlar programlar havada uçuşuyor, bişeyin yanına daha check atabilmek bazen bizi rahatlatan tek şey oluveriyor.

Bu beklentilerin ne kadarı dışarıdan, ne kadarı bizim kendi kendimize yüklediğimiz ve aslında hiç de gerek olmayan baskılar? Bunu pek de sorgulamıyoruz.

Yapmak daha kolay, çünkü ölçülebiliyor. Ne kadar sürede, ne nitelikte, ne kadar, kaç para, … Oysa sadece var olduğunu hissetmek ve bununla kalmanın hiçbir ölçümü olmadığı için gittikçe uzaklaşıyoruz. Kendimizi sadece yaptıklarımızla, başardıklarımızla, sahip olduklarımızla tanımlıyoruz.

İşinizi, mesleğinizi, yaptıklarınızı, sahip olduklarınızı hiç dahil etmeden kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Var olmak bunların hepsinden çok daha derinde. Tanımlamak kolay değil, çünkü tanımların çoğu hep dışarıdan bir referans gerektiriyor. Oysa var olmak, çok özde, ve sadece kişiye özel bir hal.
Hareket halinde olan değil, daha durağan,
Etkilere tepki vermek yerine yansıtan,
Gelecekte ne olacağını, yapacağını değil şu anda ne duyumsadığını farkeden ve onunla kalabilen,
Ve şu andaki haliyle de yeterli, mutlu ve rahat ve tam hissedebilen.

Yapmak ve olmak, belki hayatta en dengede tutmamız gereken iki hal. İki kutuba kaymak da beraberinde sorunlar getiriyor. Ve özellikle de metropol hayatında denge hep yapmak tarafına kayıyor.

Dengelemek için ne yapmalı? Gelebilecek mantıklı bir soru. Ama yapma halini dengelemek adına yeni birşeyler yapmak da oldukça ironik. Belki sadece arada devamlı hareket halinde olmanın yoruculuğunu fark etmek, geçmiş üzüntüleri ya da gelecek kaygılarını olabildiğince bırakıp  o anda gerçekten ne hissettiğini anlamaya çalışmak ve belki ara ara "beni ben yapan şeyler ne?" diye değerlendirmek.

No comments:

Post a Comment